13 Ekim 2007 Cumartesi

Berlin'in Orta Yeri

Bir yaz günü Friedrichshain'den duvar boyunca Alex'e doğru pedal basarken duraksayıp, bu kareyi çektiğimi hatırlıyorum. Raymond Derpardon'u, onun Berlin'de çektiği fotoğraflarıdaki boşluğu gördüğümü sanmıştım. Kuşkusuz o boşluğu yakalarken kullandığım kelebek filesi çok da başarılı olmuş değil. Zaten başarısız bir Nobakov'um ben.

Berlin böyledir işte, diyorum -bön- Parislilere. Ortası yoktur, illâ ki arıyorsanız, yanıbaşında işte böyle santraller, ot bürümüş boş arazîler, Paris ölçeğinde koru, İstanbul ölçeğindeyse balta girmemiş orman kalacak parklar, bahçeler vardır Berlin'in orta yerinde.

Uçlara yârenlik etti bu şehir. 1920'ler Berlini belki de yeryüzümüzün kültür tarihinin en parlak şehir-devir kesişmesine sahne olurken 60'ların, 70'lerin Berlini soğuk savaşın mahpus çocuklarının irinlerini akıttıkları bir mecra oldu. Berlin ne jeopolitik, ne de kültürel coğrafyada hiç periferiye düşmek bilmedi, "orta"da kaldı.

Bu şehrin, ortasızlığının ortabilmezleri cezbediyor oluşunu saklamak mümkün olsaydı da geniş Berlin caddeleri onu saklamaya izin vermezdi.

Hiç yorum yok: